28 Ekim 2007

önünü göremeyen bir insana
"arkana bile bakmadan koş git" demek
ne demek?

24 Ekim 2007

ben sizi nasıl unutmuşum...

20 eylül 2007
tam ortasından geçeceğim hayat olacağına,
senin tam ortandan geçsem
senin tam ortanda, ortalama bir hayata yerleşsem.
(yeşilköy ofis)

05 ekim 2007
"bazen toslanan tek bir taş dünyayı yıkar başımıza"
müge iplikçi - cemre
(atatürk havalimanı - yeşilköy)

16 ekim 2007
bugün de insanlar ikiye ayrılıyor albayım
treni kaçıranlar ve bırak kaçırdığını,
geçtiğini bile farketmeyenler...
(yeşilköy - taksim dolmuşu)

18 ekim 2007
zaten bir insan istediği yerinden sevilseydi
hayat bayram olurdu.
(caddebostan starbucks)

22 ekim 2007
herhangi bir dört ayaklı olup "gün"lerden aşağı koşmak istiyorum,
bir "gün"ün sabahından akşamına...
(yeşilköy ofis)

22 ekim 2007
insan ilişkilerinde uç noktalara gidilmeden de bazı bedeller ödenebilse
ne güzel olur...
(kadıköy - beşiktaş iskelesi)

23 ekim 2007
aramızdaki herşeyi bitirmen bir cümlene bakar ama unutma,
o cümlen de döner benim cümleme bakar
(kadıköy - bostancı dolmuşu)

24 ekim 2007
zaten iç dediğin nedir ki,
hoplamak için vardır.
(18 mart)

22 Ekim 2007

- seni hayatımda istemiyorum.
- tamam.
- hayır, seni cidden hayatımda istemiyorum.
- tamam anladım.
- anlamadın. ben de zaten seni hayatımda, senin en anlamadığın şekliyle istemiyorum.
- bunu bana anlatmanın bin türlü yolu olabilir ama merak etme ben bunu anlayabileceğim en güzel şekilde ve tek şekilde anladım.
- anlasaydın hala unuttuğum o cümleyi hatırlamaya çalışmam gibi yavaşlayan zamanın ortasında dikilip gözlerini bana dikmezdin.
- dikmiyorum. asıl sen ne yaptığının bile farkında değilsin, bana hikayeler anlatıyorsun ama aslında tek anlatmak istediğin beni hayatında istemediğin. nasıl da yerinin olmadığı, nasıl da bu yollardan geçtiğini anlatıyorsun bana, nasıl da sinirleniyorsun o parmaklarını birbirine dolayıp ellerini kaldıramayacak şekilde meşgul ediyorsun. sahip olduğun kelimeleri silkelesen aslında ve bana sadece beni istemediğini söylesen ne güzel olurdu.
- ama nasıl yapabilirdim bunu? senin beni istediğinden bile emin değilken sana bunu nasıl söylerdim.
- ve bu yüzden ve işte tam da bu yüzden dünyanın bütün suçlularının bile arınamadığı bir yağmurda yüzünü yıkamaya çıkışın gibi benim karşıma çıkışın değil mi? bir şeyler var ama ne işe yaradığını bile tam kestiremiyorsun, amacından sapan herşeyin sonu sanki bana varacakmış gibi...
- bir şeyler var evet ama onlara bir şeyler dememeyi tercih ederim, onlar benim kelimelerim, onlar ki sana ulaşmanın tek yoluydu, ki o yollar o kadar düzdü ki belki o yüzden yol olduklarını bile görmedin. belki o yüzden benim içim yol yol oldu da, olduğu yerde durdu.

17 Ekim 2007

kudra: o hangisiydi ya? yeşilli olan mı?
trendkill: gözlüklü olan
doroti: kızıl kafalı işte

hepimiz aynı kişiden bahsediyorduk...
ayrıca insanlar bir garipler;

mahmut: bu yüzden bana küsmenize izin vermeyeceğim
bak en iyisi birbirimize zaman tanıyalım
yemek yicem ben

yemek yerken geçen süre sanırım bana tanınan zaman. hızlı olmalıyım.

14 Ekim 2007

"I'm the ring that won't slip off with soap..."

Jane Birkin - Anno

"Belki sen ölsen bile ağzımı açıp tek kelime etmeyebilirdim"

11 Ekim 2007

herşeyin çok güzel olduğu bir anda
karanlık bir havada ve güzel bir yolda
olabilecek herşeyin en güzel olduğu zamanda
elin devamlı teybin tuşunda
o güzel şarkıyı arıyorsun değil mi?
hala öğrenemedin herşeyin aynı anda mükemmel olamayacağını...

9 Ekim 2007

yaşadıklarım da böyle bir şey işte
iki arkadaşım ellerinde bir iple duruyorlar
herşey gibi onlar da bana eşit uzaklıkta duruyorlar
ipi çeviriyorlar, taş çatlasa yedi yaşındayız
ben ya ipin ortasına kadar gidip orada çevirmelerini bekliyorum
ya da onlar ipi çevirirken koşarak ipe giriyorum
yaşadıklarım da böyle bir şey işte

4 Ekim 2007

albayım?
bu düpedüz aldatılmışlık hissi, düpedüz hem de, dümdüz...
öyle bir aldatılmışlık ki hatta
sizin elleriniz kollarınız dudaklarınız apış aralarınız ar damarlarınız
hiç biri beni ilgilendirmiyor
anlık dalışlarınız belki, onlara ben bile karışamam
matematiği her daim sevmemden kaynaklanıyor olsa gerek
3 sayısı ile 4 sayısının arasında farkı bu kadar iyi bilmem
3 sene içinde 365 gün barındırır, sahi o kadar oldu mu?
peki ya 4 sene?
4 sene ise içinde ekstradan bir 365 gün daha barındırır
bilmiyorsan ben söyleyeyim,
içine bir çok kavga, bir çok an, bir tek aşk, bir çok yolculuk sığar
şimdi yine bir gidişin arifesindeyken ben
yollarım boş kalmasın diye belki bu olan biten
olan biten birşey de yok ya, sallayınca dökülen kelimeler işte.

3 Ekim 2007

- ne üzer seni?
- dün sorsaydın ya
- neden? dünün ne özelliği var?
- bilmem, bir gün öncesi de olabilirdi sanırım
- iyi de ne özelliği var?
- üzülmemi gerektirecek hiç bir şey yok derdim sana sanırım
- bugün?
- bugün başka bir gün, bugünü dünden ayıran sadece ayın kaçı olduğu değil. yıllar önce hafızamla beni vurup da açık kalp ameliyatı yapan birisinin aklıma geldiği gün bugün.
- neden ki? onu mu gördün?
- hayır, ben bugün kendi hafızamla kendimi vurmak için çok uğraştım. öyle alelade bir vuruş da değil. ormanda çifte ile geyik vurmak gibi. hani ardından gidip kontrol edersin ya ölüp ölmediğini. bundan üç yıl öncesi için yeterli mesafeden koşturursun köpeklerini, önce onlar gider bakarlar geyiğe ölmüş mü hala kaçıyor mu diye.
- sen vurabildin mi... kendini?
- vuramadım sanırım, daha doğrusu vurdum da vurdum duymaz oldum.
- bütün bunlar nerden çıktı allasen?
- bütün bunlar belini kırdığım iki lafın gelip benim kalbimi kırmasından çıktı. iki gülüşün arasına sıkışan, iki gülüşün arasına sıkıştığı için önemini yitireceği düşünülen iki laftan çıktı. bütün bunlar radyodaki adamında dediği gibi terliklerini bile giymeden içimden çıktı. radyodaki bir adam olsaydım ya ben de.
- peki nedir paylaşamadığın? nedir şimdi derdin?
- derdim yok, iki lafım iki belim iki kırığım iki gözüm ve ikinin iki katı var. sende ne var?

2 Ekim 2007

basri: ibişlik maskesi altına gizlemeye çalıştığınız derin romantizmin kokusu buradan duyuluyor
hiç uydurmayın

me: ahahaha (:
ibişim evet
sayfama yazdıklarıma kanmayınız siz (:
pek romantik bir insanımdır aslında evet, hayvanlardan kediyi, renklerden kırmızıyı, giysilerden hırkayı severim
(:

basri: isimlerden basri, şehirlerden paris, eşyalardan terlik

me: (:
ha şunu bileydin
dur ben bunu bloga yazayım gönüller bir olsun (:

basri: yazın tabi söz uçar yazı kalır

1 Ekim 2007

sen aslına beni hiç farketmedin
ben her sabah seni bekledim, gişeden geçmeni bekledim sabırla
bazen diğer kapıdan girdiğin oluyordu
bir an gelmeyeceksin sanıyordum
bazen geliyordun ama keşke gelmeseydin diyorum
dünyanın bütün çizgileri yüzünde oluyordu
bütün meridyenler bütün paraleller
biz ise hiç kesişmiyorduk
bazen gel artık diye yalvarıyordum
çok ender de olsa geç kalıyordun
elin kolun dolu koşarak geçiyordun
ben de gözlerimi koşturuyordum peşinden
bazen de erkenden gelip o kuru kalabalığın içinde kayboluyordun
ya da öyle sanıyordun,
ben seni hiç kaybeder miyim?
bazen o bukle bukle saçlarını açıyordun,
hiç bir iddia olmadan hem de, kendi halinde
bazen ise kafan kadar karışık saçlarınla geliyordun
ben senin her halini seviyordum
parallelerle meridyenlerin birbirine geçtiği zamanlarda bile
o kocaman güneş gözlüğünle gelip bir köşede oturduğun zaman daha çok seviyordum
aklın çıkıyordu birisinin seni ağlarken görmesinden
ama yine de ağlıyordun
o kadar büyüktü ki gözlüklerin -ya da sen öyle sanıyordun-
kimse görmüyordu seni ağlarken, ben hariç
her sabah önümden geçiyordun, ben ise seni her sabah
önümden geçerken seviyordum,
arkandan baka kaldığım zaman da seviyordum
bazı sabahlar geliyordun yüzünde belli belirsiz bir gülümseme
bazen tutamıyordun kendini
bütün dünyayı sarıp sarmalayacak bir gülüş ile
ben bile inanamıyordum sana, sanırım sen de kendine
bu sabah yine önümden geçtin
bir ara göz göze geldik, pek de bir önemi yoktu ya neyse
seni o kadar seviyorum ki aklıma gelince ağlayasım geliyor sanırım
bunu kimse anlamaz, bunu insanın kendisi de anlamaz
ama böyle de olmazsa insan nasıl yaşar...