28 Kasım 2007

I was thinking and then suddenly, it hit me...

story of a terlik

27 Kasım 2007

doktorlar beta versiyonumun da çıkacağına inanmış olacaklar ki
elime üç günlük bir rapor verip beni eve göndermeye çalıştılar
doktor "üç gün izin alabilir misin" diye sorunca,
"üç gün benim çalıştığım yer için astronomik bir rakam" deyiverdim
doktor da duyamamazlıktan mı geldi nedir, yazdı üç günlük raporu yine de
hayatımda ilk kez birisi bana hastayım diye üç günlük rapor yazdı
ben ne yaptım? işe gittim, tabi sonra çıkıp eve geldim
09:28'lik gülüşme dolu bir telefon konuşması geçirdim
yarım yamalak bir uykuya tatlı niyetine geldi
uyuyakalmadan önce izlediğim filmden olsa gerek
abuk subuk rüyalar gördüm bir de...
yaaa işte böyle, size bir sene yetecek gereksiz kişisel bilgi
bozdur bozdur harca...

19 Kasım 2007

- anladın di mi? sadece bir saatin var.
- evet anladım, tamam.
- ee, nereye gidiyorsun?
- e daha bir saatim var...


- nasılsın hikmet?
- geçimsizim albayım. çoğunlukla kendimle geri kalan zamanımda ise insanlarla.
- hikmet seni görmeyeli ne kadar zaman oldu, bana verdiğin cevaba bak. keyfin nasıl, neler yapıyorsun bana onları anlat.
- yediğin içtiğin senin olsun bana gördüklerini anlat demez miydi insanlar albayım. siz de sanırım gördüklerimi merak ediyorsunuz. ben pek bir şey görmüyorum albayım. sakın merak etmeyin görme yetim sapasağlam yerinde duruyor ama yeşil çuha kumaşı görüyorum bolca. bir de akşam çıkmadan taşra baskısını, sabah geldiğimde de istanbul baskısını. bir de üstümdeki baskıyı. hani demiş ya marx toplum baskısı nedir ki atmosferin her gün üzerimize yaptığı baskının yanında diye. boşa demiş albayım, beni hep bu toplumlar mahvettiği. halkların kardeşliği yaşasaydı böyle dememe kızardı belki ama merhum beni anlayacaktır kesin.
- hikmet nedir sendeki bu bitmeyen huzursuzluk, kendini yiyip bitirmenin sonu yok mu?
- albayım sizin sonunuz var mı? ben şu balkondan kayıp düşsem ölsem belki benim sonum olur ama sizin sonunuz olmaz çünkü ben kendi sonumu sizinkinden önce getirmiş olurum. hani yapacağımdan değil zaten farazi konuşuyorum. size böyle bir saygısızlık yapmam, kapıdan bile sizden önce girmem. hem bakın hayata bile sizden önce gelmedim.
- hikmet, evladım zaten gelemezdin benden önce. koskoca adamım ben, senin daha yaşın ne ki böyle konuşuyorsun?
- öyle demeyin albayım, sizden önce gelmiş olabilirim bu hayata. yaşadığımın ayırdına varamamış olabilirim ama belki. hiç dikkat ettiniz mi albayım, içinde "belki" koyduğunuz bütün cümleler bir olasılık taşıyor ama taşıdıkları olasılıkların toplamı bile bazen tek bir gerçeğe denk gelmiyor.
- hikmet sen herhangi bir gerçek peşinde misin ki?
- albayım sizin gerçeğiniz var mı? yani sizin bir de gerçek olanınız demek istemedim, siz benim için gayet gerçeksiniz. siz, eviniz, balkonunuz, bu kağıtlar, bitmeyen oyunumuz, sabahlığınız. sabahlığınız var mı sizin albayım? ben sizi hep öyle hayal etmiştim de.
- hikmet, saptırma konuyu, sen gerçek bir şeyler mi arıyorsun?
- yoo, kati suretle aramıyorum. her sabah güne uyanıp işe gitmemin gerçekliğine eş değer bir şey bulabilsem zaten onun peşinden giderdim. sizi sevmediğimden değil ama yine de burada oturup sizinle çene çalmazdım. durmamı gerektirecek bir şey olmadığı zamanlarda gitmemi de gerektirecek bir şey olmayınca üzülüyorum, yoksa hayat o kadar da zor değil albayım.
- değil tabi hikmet, sen kendine çok yükleniyorsun?
- nasıl albayım? atmosfer gibi mi? ama ben kendime dışardan nasıl yüklenebilirim ki? ben kendi dışıma nasıl çıkabilirim ki? o zaman içimden yüklenmem lazım ki bu da bir o kadar imkansız. albayım siz benimle dalga mı geçiyorsunuz, yapmayın albayım, benimle dalga geçmeyin. size bütün iyi niyetimle geldim, bütün kötü niyetimle giderim.
- hikmet, evladım ne dalga geçmesi? ben seninle neden dalga geçeyim?
- bilemem albayım. insanlar benimle neden dalga geçtikleriniz biliyorlar mı sizce? bence bilmiyorlar. ben de bilmediklerini bildiğim için iki kere acı çekiyorum. acı çekiyorum albayım. insan bu yaşına gelip hala acı çeker mi?
- o nasıl söz hikmet? tabi ki çeker, acı dediğin şeyi ne zaman çekeceğiniz kestiremezsin ki.
- albayım ben yokum o zaman bu oyunda, toplayalım kağıtları gidelim. ben kimseye acı çektiremem. bana da kimse çektirmesin. hem bir olayın mantığını anlamadıktan sonra neden ki? neden ama neden?
- ben sana "neden?" sorusunu yasaklamadım mı hikmet. asıl sen bu yaşa gelip hala "neden?" diye sorduğun için acı çekiyorsun. başka birisinin sana acı çektirmesine gerek yok, sen kendi kendine çektiriyorsun. her zamanki gibi iyilik de kötülük de sadece senden gelsin istiyorsun. sadece acısın çıkarabileceğin birisinden gelsin istiyorsun, o da sadece sen oluyorsun ama yanılıyorsun.
- yanılmıyorum albayım. size mi kızayım albayım oyuna daha bir cümle bile ek yapmadığınız için? size mi kızayım balkondaki çiçekler soldu diye, size mi kızayım evyede bulaşıklar dizi dizi diye? kızabilirim aslında ama neye yarar? sizden hesap sorsam neye yarar? size bir çok soru sorsam neye yarar?
- hikmet konuyu bambaşka bir yere çekiyorsun şu anda, başka bir şeye mi kızgınsın?
- bilmiyorum albayım, ben gencecikken başka bir şeye kızıp kendimi aptal yerine düşürmüşüm bir tartışmada. sanırım ben hala genceciğim. olabilir mi böyle bir şey hayatta? olamaz değil mi? bilge olamadım şu hayatta ben, sevgisizlikten mi bilmiyorum. şimdilerde tartışmalara girmiyorum albayım. üşendim diye yalan söylüyorum, salondaki çekyatta yatıyorum iki gündür. bugün çarşafların hepsini topladım, yastık kılıflarını da topladım. önce yakmayı düşündüm. beceremedim, sigara içmediğimden olsa gerek koca evde bir çakmak bulamadım. yalan söyledim albayım, gözümden anlarsınız siz zaten hemen. vardı çakmağım da çakmaya korktum. bütün çarşafları ve kılıfları tıktım bir koca torbaya, başka yere koydum. ucuzluktan aldığım o çiçekli çarşafı serdim. yatmadım ama daha, hala gidip salonda mı yatsam diyorum albayım. insanın kendi yatağı olması kötü bir şey albayım, sonrasında yattığı bütün yatakları yadırgıyor. sonrasında yattığı koyunları da yadırgıyor. koyun kelimesini seviyorum albayım, ek almadığı zaman başka anlamlara geliyor. koynunda uyuduğum zaman ama bambaşka anlama geliyor. bir insan da ek almadığı zaman başka anlamlara geliyor ama ek aldığı zaman bambaşka anlama geliyor. albayım?
- git yerine yat hikmet, senin için taşmış.

8 Kasım 2007

bazen acıtıyor...
daha uzun yazınca daha anlamlı gelmedi

4 Kasım 2007


duvarda ne güzel duruyordu,
hem odanın hem de salonun duvarında çok güzel duruyordu
ekranda da çok güzel duruyordu
başladığı zaman daha kalabalık olmamıştık
sen ben bizim oğlan, geriye kimse kalmadı
geçen gün tam kapıda gördüm seni,
üzerindeki paltodan tanıdım, birlikte almıştık
anahtarı kilide soktun, çevridin, içeri girdin
gözlerim o derece bozuk ki uzağı seçemiyorum
gözlerim sadece o kadar bozuk ki, paltonu hala ayırt edebiliyorum
hayat böyle bir şey işte, duvarda güzel duruyor
alıp eve götürmek istediğin zamanlarda ise birisi elbet karşı çıkıyor
sevgi dediğin böyle bir şey herhalde, duvarda güzel duruyor
alıp eve götürmek istediğinde duvarın dokusunu bozuyor
zaman ise bilmediğin herşeye karşılık geliyor,
ilerlemekten başka bildiği bir şey olmadığı için hep bildiğini okuyor
yanlış sokakların başında yanlış zamanlarda beklersen eğer
eteklerini kafasına geçirip seninle dalga geçiyor