28 Ekim 2008

hem kaçık hem de ilahi olduğumuzu düşünen insanlar arasında yaşıyoruz
aslında biz milyarlarca insan arasında yaşıyoruz da
kimleri öne çıkaracağımızı seçmeyi tercih ediyoruz daha çok
mesela ben seninle yaşıyorum
uyandığımda ellerinden öpmeye başlıyorum seni
sen ise çoktan dudaklarının izini bileklerimin içine bırakmış oluyorsun
ama sen hiç burada olmuyorsun
aklıma hiç okumadığım elif şafak geliyor,
teoman için yazdığı şarkının bir kısmı geliyor;
"sevişirken taşkın bir nehir,
öpüşürken kor bir alev,
uykusunda melek gibi masum,
bakmaya kıyamadığım,
kaç gece göğsünde uyuduğum,
ama beraber uyanamdığım kadın"
sana bir masa hazırlıyorum, tahtadan
ben sana yemek hazırlarken ayakta kalma diye
ellerin bana uzandığında yorulma, yakın ol diye
ben sana bir hayat hazırlıyorum,
bana yakın ol diye
seni daha fazla yormasınlar diye
arkadaş toplantılarının sadece bir şiirin mısrası olmadığı zamanlar düşlüyorum
sonra o ülkeyi düşlüyorum, kendi krallığımı düşlüyorum
hayvan isimlerinin ne zamandan beri beni bu kadar güldürdüğünü ise unuttum
ne kadar güzelleştiğimi söyleyen insanlara verebileceğim
kocaman bir gülümsemem var artık,
"bu var ya eskiden duvarlarla kavga ederdi" diyenlere bile gülümsüyorum
şimdilerde tek yaptığım başımı yukarı kaldırıp göğe bakmak
derin bir nefes almak ve o an bütün varlığımla yavaşlamak
girişini herkesin bildiği, gelişme kısmında çatallaşan
ve sonuç kısmının göreceli olduğu bu hikaye okunuyor şimdi
sırça köşklerde yüksek sesle
ben senin geleceğini muştuladım da bekliyorum sadece
bir şey anlatırken sana "dur, dur!" deyip aklıma geleni söylediğimde
biliyorum ki gerçekten duruyorsun,
durup bekliyorsun.
bekliyorsun.
aşkın acı ve keder de olduğunu söyleyen kitaplara
ben de ek yapıyorum seni 'sabır ve beklemek' diye
'son' ne demek artık bilmediğimden
sonumuz ne olacak bilmiyorum,
sadece başlangıcımızı biliyorum,
gecenin 03.51'ini biliyorum, cemal süreya'yı, louis aragon'u biliyorum
sen de ah muhsin ünlü'yü ve bulvarları biliyorsun
bunlar da yetiyor zaten
bir de cümlelerini kesip sana aşık olduğumu söylemem var
'şak' diye
aslında bir inanışa göre insan 'şak' diye öpermiş sevdiğini
o da olur, o da kabulüm
sanırım şimdilik bu kadar çünkü
sonrası iyilik güzellik

22 Ekim 2008

seni elin ellerimde ve dilimde şarkılarla seviyorum

18 Ekim 2008

hüzün mevsimimin, iklime dönüşmesine izin vermeyen adama...

...the world is not a place but the vastness of the soul
and the soul is nothing more than love, limitless, endless,
all that moves us towards knowing what is true.
I once thought love was supposed to be nothing but bliss.
I now know it is also worry and grief, hope and trust.

the hundred secret senses / amy tan / pg 320

17 Ekim 2008

olivia lost simon and now she's frustrated...

16 Ekim 2008

iş çıkışında, karanlık havada
uzun yürüyüşleri seviyorum...

"İlişki durumunda insanların iki ayrı forvet şeklinde davrandığına inanırım. Bir grup eski Fenerbahçeli Kejman gibi her pozisyona girmeye çalışır. Onlar için ilişki olasılıkları çok fazladır ve bunları kaçırmak istemezler. Ancak sonuç alabildikleri durum sayılıdır.
Diğerleri ise Sergen’e benzer benim için. İstediklerinde, içlerinden geliyorsa atağa çıkarlar ve mutlaka sonuç alırlar. Fakat içlerinden gelmesi gerekir. O zaman kesinlikle başarırlar."

Ali Abaday

artık beni sırıtarak Sergen diye çağırıyor...

12 Ekim 2008

bizim dünyamızın arpası özlem...

11 Ekim 2008

Bademlerden Say Beni

say bademleri,
say acı olanı, uyanık tutanı say,
beni de onlara kat:

gözünü arardım hep, gözünü açtığında,
sana kimselerin bakmadığı bir anda,
örerdim ya o saklı, o gizli ipliği ben,
ki onun üzerinde tasarladığın çiy'in
testilere doğru kaydığı bir zamanda,
yüreğe varamamış öz bir sözle korunan.

ancak böyle varırdın adına, senin olan,
o şaşmaz adımlarla kendine yürüyerek,
savrulurdu çiçekler sanki bir çan kulesi
boşluğundaymışım gibi senin suskunluğunun.

ölmüş olan o şey senin koluna girer
ve işittiklerin de seninle birleşirdi,
üç olup giderdiniz geceyi katederek.

beni de acı yap, acı yap beni.
bademlerden say beni.

Paul Celan

10 Ekim 2008

Anısı Biz Olalım Bu Sokakların

Anısı biz olalım bu sokakların
öpüşmediğimiz tek saçak altı
hiç bir otobüs durağı kalmasın
Biz yürüyelim kent güzelleşsin
gürültüsüz sözcükler bulalım
yeni sevinçlere benzeyen

Biz gelince bir yağmur başlar
yüzün çizilir buğulanan camlara
bir uzun karartma biter
akasyalar köpürür birdenbire
ve her avluda adınla anılan
çiçekler sulanır akşamüstleri

Bir arkadaş evine uğrarız yolüstü
bir fincan kahve içeriz, ısıtır bizi
başını sessizce omzuma koyarsın
gülüreyhan olur soluğun
Biz kalırız kuşlar dönüp gelir
her balkonda bir menekşe sesi

Belki yeniden güzelleştiririz
adları değiştirilen parkları
perdeleri hiç açılmayan evlerde
ışıklar yanar çocuk sesleri duyulur
tanıdık sevinçlerle dolar yeniden
kendi sesini kemiren alanlar

Anısı biz olalım bu sokakların
ve hiç durmadan yağmur yağsın
Biz gürültüsüz sözcükler bulalım
sarmaşıklar fısıldaşsın yine
Gidersek birlikte gideriz
yeni sevinçler buluruz hüzne benzeyen


Ahmet Telli

7 Ekim 2008


6 Ekim 2008

sonlangıç
ergen olsam
"fuck life, fuck all my experiences" yazardım
ama işte serde (aklı sıra) olgunluk var
ağlayamam*


*orhan veli'nin kulakları çınlasın

5 Ekim 2008

benden sana "keşke"lerden bir demet
istediğini seç kullan
yan masadan da sana bir tane "hem daha" alırsak
ne güzel olur, değil mi?

4 Ekim 2008

"all the bridges that you burn
come back one day to haunt you
one day you'll find you're walking
lonely"

-günaydın tracey
-günaydın kudra
"touched, you say that i am too
so much of what you say is true
i'll never find someone quite like you again
i'll never find someone quite like you, like you"

-sen de mi buradaydın jon
-evet kudra nasılsın?
-iyi diyelim iyi olalım jon
"don't let me down, don't let me down.
don't let me down, don't let me down.
i'm in love for the first time.
don't you know it's gonna last.
it's a love that lasts forever,
it's a love that had no past."

-ohooo kelly, nasıl keyifler?
-iyiyim kudra, ya sen?
-kendi halimdeyim, sağol.

etimolojik bir tartışma için beş dakika:
ispanyolca "tapar" diye bir fiil var,
üstünü örtmek anlamına geliyor
hatta tapas da buradan geliyor ama hikayesi uzun
bir gün içersek anlatırım size
neyse şimdi tapar üstünü örtmek ya,
"o bana tapar" deyince
bize tapan adam da bir noktada bizi örtmüş
bizimle örtüşmüş olmuyor mu?
bilmiyorum üstüne çok düşünmedim
görünce aklıma geldi
belki de değildir...

3 Ekim 2008

KudRa's kör...
bildiğin önünü bile görmüyor...