İnsanlara kızınca ters bir şey söylemektense düdük hatta duduk diyorum.
Dilime pelesenk oldu.
Sabah da toplantıdayken servisten 'Paranoya Mon Amour'
olarak anmak istediğim bir arkadaşa mesaj attım:
"Düdükler ve tarihi üzerine bir derleme, ikiye manşet :P"
Ofisin yapısı da toplantıdayken diğer insanları duymaya müsait olduğundan
Arkadaşların kahkahalarını duyunca ben de toplantı masasından gülmeye başladım.
Aradan bir on dakika geçti geçmedi
"Düdükler bittiyse zurnalara başlayın, keza bu toplantı bitmez" mesajını attım
Paranoya Mon Amour'dan da
"Zurnayı düdüklere kutu yaptık. Bir de düdük dekupesi var kocaman.
Kapattık ikiyi" mesajı gelince, bu sefer gülmemek için ben kendimi zor tuttum
29 Mayıs 2009
28 Mayıs 2009
22 Mayıs 2009
Büyük hayaller kuralım sevgilim!
Ben şimdi böyle yapıyorum.
Tertemiz bir şehirde, asfalt caddeler üstünde,
dibinden metrolar geçen, üstünden kolosal otobüsler uçan,
muazzam, eğlenceli bir şehirde seninle yaşamak istiyorum.
Yazılarım bize yaşamak için lâzım olanı getiriyor.
Büyük kahvelerde çay içiyor,
temiz lokantalarda kolalı peşkirlerle yemek yiyor,
lâtif rahiyalı şaraplar içiyor,
tertemiz bir yatakta seni kollarımın arasına alıyor, sana:
- Bütün mesut şehir uyudu, uyuyalım sevgilim, diyorum.
Sabahleyin bitlilerle dolu, kimsenin kimseye hürmet etmediği,
kimsenin kimseyi hürmete lâyık bulmadığı, istismar edenin,
çalanın zengin ve bahtiyar olduğu esnafının azgın,
zengininin deli, haris, egoist, gaddar
fakirinin kayıtsız, sersem olduğu bir şehirde,
işin kötüsü sensiz, oldukça kirli bir yatakta uyanıyorum.
Ama sevgilim olacak, büyük hayaller kuruyorum!
Ben şimdi böyle yapıyorum.
Tertemiz bir şehirde, asfalt caddeler üstünde,
dibinden metrolar geçen, üstünden kolosal otobüsler uçan,
muazzam, eğlenceli bir şehirde seninle yaşamak istiyorum.
Yazılarım bize yaşamak için lâzım olanı getiriyor.
Büyük kahvelerde çay içiyor,
temiz lokantalarda kolalı peşkirlerle yemek yiyor,
lâtif rahiyalı şaraplar içiyor,
tertemiz bir yatakta seni kollarımın arasına alıyor, sana:
- Bütün mesut şehir uyudu, uyuyalım sevgilim, diyorum.
Sabahleyin bitlilerle dolu, kimsenin kimseye hürmet etmediği,
kimsenin kimseyi hürmete lâyık bulmadığı, istismar edenin,
çalanın zengin ve bahtiyar olduğu esnafının azgın,
zengininin deli, haris, egoist, gaddar
fakirinin kayıtsız, sersem olduğu bir şehirde,
işin kötüsü sensiz, oldukça kirli bir yatakta uyanıyorum.
Ama sevgilim olacak, büyük hayaller kuruyorum!
Sait Faik Abasıyanık
17 Mayıs 2009
15 Mayıs 2009
9 Mayıs 2009
7 Mayıs 2009
bir sevgilim olmasından ziyade sevdiğim bir adamın olması kadar
güzel bir şey olmadığını biliyordum...
güzel bir şey olmadığını biliyordum...
bugün izinliyim... yani tatilim... yani işe gitmem gerekmiyor...
hayır iyiyim, hasta değilim, sadece haftalık iznimi kullanıyorum
ve madem izinliyim, blogum da izinli!
bugün sadece dünyevi şeylerden bahsedeceğim (:
siz bile inanamayacaksınız.
sabah uyandım, tabi ki işe gitme saatinde.
kalkmadım, yine uyandım, yine kalkmadım.
sonra televizyonu açtım ama yine kalkmadım.
sonra karnım acıktı, mutfağa gidip güzel bir kahvaltı hazırladım
her şeyi bir tepsiye koydum ve yatağa gittim
yatakta kahvaltı ve televizyon keyfi yaptım
bu sırada neden böyle güzel şeyleri hep kadınların beklediğini düşündüm
kadınlar bütün güzel sürprizlerin kendilerine yapılmasını bekliyor
tam bu anda erkekler için biraz üzüldüm ne yalan söyleyeyim
ben daha çok yaratıcı kadınları destekliyorum bu konuda
sonra artık yeter dedim kalktım, eşofmanları giydiğim gibi sahile indim
yolun yarısında denizi koklaya koklaya yürüdüm
geri kalanında da çimenleri ve çiçekleri ciğerlerime çektim
üstüne bir de spor yapmış ve kemiklerimi ısıtmış oldum
eve gelince bir güzel duş yaptım, bir kutu dove ile haşır neşir oldum
fındıklı çikolata yedim (evet, ben ve çikolata, inanılası değil biliyorum)
perdeleri açtım, biraz ceviz yedim
ve saat daha anca üç oluyor, daha önümde koca bir gün var
daha gidip sevimli insanlara votkalı jöle yapacağım
güzel bir vapur yolculuğunda şahane bir kitap okuyacağım
bugün güzel bir gün, sevdiğim adam da çok klas bir adam
bu da böyle kategori dışı bir post olsun...
hayır iyiyim, hasta değilim, sadece haftalık iznimi kullanıyorum
ve madem izinliyim, blogum da izinli!
bugün sadece dünyevi şeylerden bahsedeceğim (:
siz bile inanamayacaksınız.
sabah uyandım, tabi ki işe gitme saatinde.
kalkmadım, yine uyandım, yine kalkmadım.
sonra televizyonu açtım ama yine kalkmadım.
sonra karnım acıktı, mutfağa gidip güzel bir kahvaltı hazırladım
her şeyi bir tepsiye koydum ve yatağa gittim
yatakta kahvaltı ve televizyon keyfi yaptım
bu sırada neden böyle güzel şeyleri hep kadınların beklediğini düşündüm
kadınlar bütün güzel sürprizlerin kendilerine yapılmasını bekliyor
tam bu anda erkekler için biraz üzüldüm ne yalan söyleyeyim
ben daha çok yaratıcı kadınları destekliyorum bu konuda
sonra artık yeter dedim kalktım, eşofmanları giydiğim gibi sahile indim
yolun yarısında denizi koklaya koklaya yürüdüm
geri kalanında da çimenleri ve çiçekleri ciğerlerime çektim
üstüne bir de spor yapmış ve kemiklerimi ısıtmış oldum
eve gelince bir güzel duş yaptım, bir kutu dove ile haşır neşir oldum
fındıklı çikolata yedim (evet, ben ve çikolata, inanılası değil biliyorum)
perdeleri açtım, biraz ceviz yedim
ve saat daha anca üç oluyor, daha önümde koca bir gün var
daha gidip sevimli insanlara votkalı jöle yapacağım
güzel bir vapur yolculuğunda şahane bir kitap okuyacağım
bugün güzel bir gün, sevdiğim adam da çok klas bir adam
bu da böyle kategori dışı bir post olsun...
5 Mayıs 2009
4 Mayıs 2009
Teni Rüzgâr Olana Rüya
Beykoz kırağısından topladığım *
papatyalarla karşılıyorum onu
O, Sarıyer deniz kokusuyla geliyor
(*) Orhan Veli ve Cemal Süreya, bir zamanlar şiirler de toplamıştı.
Papatyaları vazoya koyuyor
denizin kokusunu da teninin kokusuna
Teninin kokusunu daha sonra
kalbimin kokusuna katıyorum
Sesten mamul bir koltuğa ilişiyor
Eteğinin yırtmacıyla sırdaş
bacaklarına ilişiyor sessizliğim
Gözlerim bir minik yunus yavrusu
bacaklarının bembeyaz su kavuşumunda
Yüzü, şafak dağlara değdiğinde
bir şafağın yüzü
ki mahcubiyetin istilasında
Ellerini nereye koyacağını bilemiyor
kalbimi nereye koyacağımı bilemiyorum
Dudaklarımın hasretine günışığı vurmuş
bir mimozanın kokusunda ellerinin duruşu
Kirpiklerinin ucundan öpüyorum sonra
serçe parmağından ve öteki parmaklarından
Serçe parmağımı armağan ediyorum ben de
her bir öpücüğünün hayal ve hatırasına
Sonra dudak dudağa duruşumuzla
Kazablanka filmindeki Ricky’nin barına * giriyoruz
O, bir bardak yeşil çay içiyor hasretinden
ben, bir kadeh rakı karasevdamdan
(*) Ingrid Bergman ile Humphrey Bogart da oradaydı.
“Denize inelim” diyor, “şafak dağlara değdiğinde”
“Bu filmi görmedim” diyorum, “görmeyeceğim de”
Üç sokak aşağısı deniz
ne zaman kollarıma alsam
her zaman deniz çünkü
memelerinin ıssız vahası
Ne zaman kollarıma alsam
teni çırılçıplak
kalbim çırılçıplak çünkü
teni bu nihayet
Kalbim çünkü kalbinin
soğuk sularına hasret
Şafak dağlara değdiğinde daha sonra
kuş olup uçuyor çıplaklığı ten kafesinden
Avucumda saçının bir tutam esmer teli
tenimde teninin kokusu
beklemekteyim şimdi
Şafak dağlara değdiğinde, kalbim
ah kalbim, kuşların hasretiyle
Teni, rüzgâra sırdaş olan hasretini...
RÜYA TABİRİ:
Kuş havada uçuyorsa
mutluluk ve berekete işarettir
Uçmuyorsa zaten kuş değildir
Kuş yaralı ise
yürek de yaralıdır
Adresi de hasrettir
Refik Durbaş
Beykoz kırağısından topladığım *
papatyalarla karşılıyorum onu
O, Sarıyer deniz kokusuyla geliyor
(*) Orhan Veli ve Cemal Süreya, bir zamanlar şiirler de toplamıştı.
Papatyaları vazoya koyuyor
denizin kokusunu da teninin kokusuna
Teninin kokusunu daha sonra
kalbimin kokusuna katıyorum
Sesten mamul bir koltuğa ilişiyor
Eteğinin yırtmacıyla sırdaş
bacaklarına ilişiyor sessizliğim
Gözlerim bir minik yunus yavrusu
bacaklarının bembeyaz su kavuşumunda
Yüzü, şafak dağlara değdiğinde
bir şafağın yüzü
ki mahcubiyetin istilasında
Ellerini nereye koyacağını bilemiyor
kalbimi nereye koyacağımı bilemiyorum
Dudaklarımın hasretine günışığı vurmuş
bir mimozanın kokusunda ellerinin duruşu
Kirpiklerinin ucundan öpüyorum sonra
serçe parmağından ve öteki parmaklarından
Serçe parmağımı armağan ediyorum ben de
her bir öpücüğünün hayal ve hatırasına
Sonra dudak dudağa duruşumuzla
Kazablanka filmindeki Ricky’nin barına * giriyoruz
O, bir bardak yeşil çay içiyor hasretinden
ben, bir kadeh rakı karasevdamdan
(*) Ingrid Bergman ile Humphrey Bogart da oradaydı.
“Denize inelim” diyor, “şafak dağlara değdiğinde”
“Bu filmi görmedim” diyorum, “görmeyeceğim de”
Üç sokak aşağısı deniz
ne zaman kollarıma alsam
her zaman deniz çünkü
memelerinin ıssız vahası
Ne zaman kollarıma alsam
teni çırılçıplak
kalbim çırılçıplak çünkü
teni bu nihayet
Kalbim çünkü kalbinin
soğuk sularına hasret
Şafak dağlara değdiğinde daha sonra
kuş olup uçuyor çıplaklığı ten kafesinden
Avucumda saçının bir tutam esmer teli
tenimde teninin kokusu
beklemekteyim şimdi
Şafak dağlara değdiğinde, kalbim
ah kalbim, kuşların hasretiyle
Teni, rüzgâra sırdaş olan hasretini...
RÜYA TABİRİ:
Kuş havada uçuyorsa
mutluluk ve berekete işarettir
Uçmuyorsa zaten kuş değildir
Kuş yaralı ise
yürek de yaralıdır
Adresi de hasrettir
Refik Durbaş
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)