29 Mayıs 2009

İnsanlara kızınca ters bir şey söylemektense düdük hatta duduk diyorum.
Dilime pelesenk oldu.
Sabah da toplantıdayken servisten 'Paranoya Mon Amour'
olarak anmak istediğim bir arkadaşa mesaj attım:
"Düdükler ve tarihi üzerine bir derleme, ikiye manşet :P"
Ofisin yapısı da toplantıdayken diğer insanları duymaya müsait olduğundan
Arkadaşların kahkahalarını duyunca ben de toplantı masasından gülmeye başladım.
Aradan bir on dakika geçti geçmedi
"Düdükler bittiyse zurnalara başlayın, keza bu toplantı bitmez" mesajını attım
Paranoya Mon Amour'dan da
"Zurnayı düdüklere kutu yaptık. Bir de düdük dekupesi var kocaman.
Kapattık ikiyi" mesajı gelince, bu sefer gülmemek için ben kendimi zor tuttum

28 Mayıs 2009

22 Mayıs 2009

Büyük hayaller kuralım sevgilim!
Ben şimdi böyle yapıyorum.
Tertemiz bir şehirde, asfalt caddeler üstünde,
dibinden metrolar geçen, üstünden kolosal otobüsler uçan,
muazzam, eğlenceli bir şehirde seninle yaşamak istiyorum.
Yazılarım bize yaşamak için lâzım olanı getiriyor.
Büyük kahvelerde çay içiyor,
temiz lokantalarda kolalı peşkirlerle yemek yiyor,
lâtif rahiyalı şaraplar içiyor,
tertemiz bir yatakta seni kollarımın arasına alıyor, sana:

- Bütün mesut şehir uyudu, uyuyalım sevgilim, diyorum.

Sabahleyin bitlilerle dolu, kimsenin kimseye hürmet etmediği,
kimsenin kimseyi hürmete lâyık bulmadığı, istismar edenin,
çalanın zengin ve bahtiyar olduğu esnafının azgın,
zengininin deli, haris, egoist, gaddar
fakirinin kayıtsız, sersem olduğu bir şehirde,
işin kötüsü sensiz, oldukça kirli bir yatakta uyanıyorum.
Ama sevgilim olacak, büyük hayaller kuruyorum!

Sait Faik Abasıyanık

17 Mayıs 2009

kuş görmüş kedi gibi şaşkınlığım...

15 Mayıs 2009

"One" şarkısını Johnny Cash de seslendirmiş meğer...

Did I disappoint you or leave a bad taste in your mouth?

9 Mayıs 2009

7 Mayıs 2009


bir sevgilim olmasından ziyade sevdiğim bir adamın olması kadar
güzel bir şey olmadığını biliyordum...

bugün izinliyim... yani tatilim... yani işe gitmem gerekmiyor...
hayır iyiyim, hasta değilim, sadece haftalık iznimi kullanıyorum
ve madem izinliyim, blogum da izinli!
bugün sadece dünyevi şeylerden bahsedeceğim (:
siz bile inanamayacaksınız.

sabah uyandım, tabi ki işe gitme saatinde.
kalkmadım, yine uyandım, yine kalkmadım.
sonra televizyonu açtım ama yine kalkmadım.
sonra karnım acıktı, mutfağa gidip güzel bir kahvaltı hazırladım
her şeyi bir tepsiye koydum ve yatağa gittim
yatakta kahvaltı ve televizyon keyfi yaptım

bu sırada neden böyle güzel şeyleri hep kadınların beklediğini düşündüm
kadınlar bütün güzel sürprizlerin kendilerine yapılmasını bekliyor
tam bu anda erkekler için biraz üzüldüm ne yalan söyleyeyim
ben daha çok yaratıcı kadınları destekliyorum bu konuda

sonra artık yeter dedim kalktım, eşofmanları giydiğim gibi sahile indim
yolun yarısında denizi koklaya koklaya yürüdüm
geri kalanında da çimenleri ve çiçekleri ciğerlerime çektim
üstüne bir de spor yapmış ve kemiklerimi ısıtmış oldum

eve gelince bir güzel duş yaptım, bir kutu dove ile haşır neşir oldum
fındıklı çikolata yedim (evet, ben ve çikolata, inanılası değil biliyorum)
perdeleri açtım, biraz ceviz yedim
ve saat daha anca üç oluyor, daha önümde koca bir gün var
daha gidip sevimli insanlara votkalı jöle yapacağım
güzel bir vapur yolculuğunda şahane bir kitap okuyacağım

bugün güzel bir gün, sevdiğim adam da çok klas bir adam
bu da böyle kategori dışı bir post olsun...

5 Mayıs 2009

como puedo contarlo a alguien...

4 Mayıs 2009

Teni Rüzgâr Olana Rüya

Beykoz kırağısından topladığım *
papatyalarla karşılıyorum onu

O, Sarıyer deniz kokusuyla geliyor

(*) Orhan Veli ve Cemal Süreya, bir zamanlar şiirler de toplamıştı.

Papatyaları vazoya koyuyor
denizin kokusunu da teninin kokusuna

Teninin kokusunu daha sonra
kalbimin kokusuna katıyorum

Sesten mamul bir koltuğa ilişiyor

Eteğinin yırtmacıyla sırdaş
bacaklarına ilişiyor sessizliğim

Gözlerim bir minik yunus yavrusu
bacaklarının bembeyaz su kavuşumunda

Yüzü, şafak dağlara değdiğinde
bir şafağın yüzü
ki mahcubiyetin istilasında

Ellerini nereye koyacağını bilemiyor
kalbimi nereye koyacağımı bilemiyorum

Dudaklarımın hasretine günışığı vurmuş
bir mimozanın kokusunda ellerinin duruşu

Kirpiklerinin ucundan öpüyorum sonra
serçe parmağından ve öteki parmaklarından

Serçe parmağımı armağan ediyorum ben de
her bir öpücüğünün hayal ve hatırasına

Sonra dudak dudağa duruşumuzla
Kazablanka filmindeki Ricky’nin barına * giriyoruz

O, bir bardak yeşil çay içiyor hasretinden
ben, bir kadeh rakı karasevdamdan

(*) Ingrid Bergman ile Humphrey Bogart da oradaydı.

“Denize inelim” diyor, “şafak dağlara değdiğinde”
“Bu filmi görmedim” diyorum, “görmeyeceğim de”

Üç sokak aşağısı deniz
ne zaman kollarıma alsam
her zaman deniz çünkü
memelerinin ıssız vahası

Ne zaman kollarıma alsam
teni çırılçıplak
kalbim çırılçıplak çünkü
teni bu nihayet

Kalbim çünkü kalbinin
soğuk sularına hasret

Şafak dağlara değdiğinde daha sonra
kuş olup uçuyor çıplaklığı ten kafesinden

Avucumda saçının bir tutam esmer teli
tenimde teninin kokusu
beklemekteyim şimdi

Şafak dağlara değdiğinde, kalbim
ah kalbim, kuşların hasretiyle

Teni, rüzgâra sırdaş olan hasretini...

RÜYA TABİRİ:

Kuş havada uçuyorsa
mutluluk ve berekete işarettir

Uçmuyorsa zaten kuş değildir

Kuş yaralı ise
yürek de yaralıdır

Adresi de hasrettir

Refik Durbaş