30 Nisan 2004

birine, bir çocuğa "Ne akıllısın!" demek
korkunç bir şey İnsanı ömür billah sersem
etmenin en etkin yolu... Böylece rahat ve
sıradan şeyler yapabilme şansı tümüyle
elinden alınmış olur.
Ş.G.

işte bu yüzden benden bahsederken
pazardan elma alır gibi bahsetmeyin.
ben tanıdığınız en aptal insanım
şimdi %90'ınız rahat biliyorum, yemeyin beni.
dağılın gidin şimdi.
böyle bir yorgunluk yok belki ama
now I've got Dutch Cookies...

ve uzuuuun bir aradan sonra bugün
bu tarihi günde -araya sıkıştırılmış olsa dahi-
zusski cemiyeti olarak sezonu açtık
ve evet ben bugün ayağımı arsenin çatısına bastım
uzun ömürlü bir basış olmasını diliyorum.

29 Nisan 2004

bana ait olmayan ama çalmaktan %100 haz duyacağım bir anıyı paylaşmak istiyorum;

arkadaşlarıyla ilk tatile çıkışlarında pek bir küçüklermiş
bir arkadaşlarının amcasının barına gitmişler
bunlar tam içerken filan iki tip bunlara asılmış
bir film çektiklerinden filan bahsediyorlarmış
"i screeeama you screeeama we all screema for ice creeeama" tadinda
bağırışıp gülüşüyorlarmış ve filmden sahneler anlatıyorlarmış
ve tabi bizimkiler yememiş sarhoşluklarına vermişler
taa ki üç dört ay sonra vizyonda
"down by law" filmini görene kadar ve o iki kişinin
jim jarmusch ve roberto benigni olduğunu anlayana kadar.
ve işte tam bu sırada ben trende uyarak oha falan oldum.
wpp - crr

hep gıptayla baktığım bir sergiyi
bu sene ellerimle asmanın verdiği hazzı
ve yorgunluğu yaşıyorum...
bütün gün ingilizce konuşmanın yanı sıra
bütün gün çeviri yapmak ve en trajik noktasıysa;
bir fransız bir hollandalı ve bir türk
aynı yerde bulunursa tadında anlardı.
Marry Ellen Mark konuşmasını bitirince
insanlar soru sormaktansa duygularını paylaşmaya başlayınca
oluşan gerginlik kimin yüzündendi tartışma konusu...
ama önümde muhtemelen muppet show'un
iki huysuzu oturuyordu ki;
"öküz müyüz biz, kültürel farklılık ne demek?" gibi
anlamsız bi cümle sarfedebildiler.
bazı şeyler ne yaşa ne kültüre ne de mekana bakıyormuş
demek ki...
yorucu bir gün ama hayatım boyunca unutamayacağım bir gündü sanırsam.
akşam işiniz yoksa gidin world press photo sergisini gezin.

unuttuğum bir şey de
bana ait olmayan bir zevk dolayısıyla
(tamam belki bu yanlış kelime)
nice shirt ödülünü ben aldım.

28 Nisan 2004

VioLenT FeMMeS

konser kritiği filan beklemeyin
daha önce duymamış olanlar
zaten şurda okuyacakları iki satırla sevecekse sevmesin
evet iğrencim...

konser ortamları her daim bir gariptir zati
ama hatun kısmısının bana asılması
beni benden alıyor,
tanımadığım hatunların kuyruğumla oynamasının
bende yarattığı haz beni benden alıyor yani
öyle böyle değil...
hele bir de yanında verilen promosyon dialoglar...

bir konsere gidip bir tek tanıdık görmeyeyim
dişlerimi hal pazarında satışa sunucam
hal pazarı mıydı o?
önce zararsızları gördük sonra komünite insanlarını
vesaire vesaire...

şimdi uykum var, bir ton da işim var...

önce kısa bir not
7 saat içinde 216...

27 Nisan 2004

radyoda duyduğum iki mısrasından sonra
hadi lemn dediğim radyo aparatı
daha sonrasında; love is expensive but free
deyince aklıma bu sözü love is expensive to feel
olarak algılayıp o zamanlar blog fasilitesi olmadığı için
sağa sola yazdığım zamanlar geldi aklıma.
hey hat dokuz tat, değil mi nit "anlamlı" ro?
Dredg - Yatahaee



bir anda alevlenen bünyeler sağolsun
king, beş adımda öğretilerek oynandı
tam bu sırada can sıkıntısından eline adını yazan
jale isimli bir arkadaş kağıtları dağıtırken
yanında oturana yakalandı ve
"ee öbür elinde ne yazıyo?" sorusuna
"zik" cevabını verince takip eden cümle tabiki
alkış fiilini içeriyordu
ben burun spreyinden arkadaşlar da mayonezli pizza
ve biradan bi dünya olan kafalarıyla haliyle gülmeye başladı.
etrafa saçılan incileri toplamak için
nöbetçilere seslendiysek de kimse oralı olmadı.

26 Nisan 2004

ben bugün yalnış doktora gittim galiba
yok yok, yalnış doktora gittim
bir insan evladı kanepeden kalkıp,
kalkamazsa, boğazı yoksa ve başı dönüyorsa
muhtemelen güzel bir hasta olmuştur.
boşa geçen vakitleri mp3 çekerek değerlendiren
bir neslin önemsiz bir üyesi olmakla beraber
armut diye çektiğim şarkının elma çıkması durumu
beni anlamsız hislere gark etti
bizde elimizdekilerle yetinmeye yöneldik
biz o zamanlar küçüktük dedik hatta...

ne seveni ne de gideni, hepsinden vazgeçtim
aşklarım dillere düştü sayenizde
e buymuş aşk bestesi dedikleri...


ama tabi ebabilin bir kuş olduğundan da
aynı adam bahsettiği için kaide istisna vesaire...
bazen sadece pesimist olursunuz
bazen de pesimistten baska bir sey olamazsınız
hayatınızda size devamlı beyaz yalanlar söyleyen insanlar vardır
onlarla birlikte gülüp eğlenirsiniz ama günün sonunda
gidecek yeri olmayan bir fareye dönüştüğü için mi
her gülüşün sonunu düğümleyip denize atarsınız?
ağlamaklı olmak gibidir hayat çoğu zaman
ne ağlarsın ne de ağlamazsın
ne ağlarsın benim zülfü siyahım
yapamazsın...
sadece yol dönüşlerinde koluna girecek birini istersin belki
yardımı dokunacak, bilmiyorum ki...
makasın deriyi kesmesiyle başlar ve kan akana kadar devam eder
intihar değildir bu sadece tedavidir
ve şaşar kalır bünyeler "acıyor mu o kadar?" diye sorar hatta
ve o dönüş yollarında hava ne kadar güzel olursa olsun
o yol tek başına yürünür.
büyümenin bedeli olsa gerek diye düşünür insan.
ve bir yalancı cüce ne zaman fışkırır döşemeden diye
sormak ister şaire ama şair kaçıncı şiirine geçmiştir o sırada...
ben boşuna demiyorum kanadanın saatlerini
saatleri ayarlama enstitüsüne göndersinler diye
yavaş göndersinler tabi orası ayrı
sordu bana tabi Do You ReaLiZe diye...
sabah kuşu olduğumdan beri
kanadadaki gece kuşlarını yakalayabiliyorum
ve hatta bana fit olası bir nick'in
beni welcome to the club tadında karşılaması
sabah sabah güldürdü beni tatlı tatlı...

LoGiC WiLL BreaK YouR HeaRT için alkışlar...
como estas como estas yolanda

o bir insan ismiymiş anlamını aramaya ne gerek varmış
dün hem çok güldük hem de fazla beyin fırtınasına maruz kaldık
dört koldan yapılan çeviriler sayesinde
süper bir yazıya doğru yol aldım
tam bu noktada durup benimle uğraşanlara teşekkürü borç bilirim
siz olmasaydınız nerden gelirdi bu iktisadi analiz tablosuna
ar-ge harcamaları kalemi...

25 Nisan 2004

Tanrım...arrgh!
ne kadar da sıkıcıydı
kendim kendi önümde yürüyordum
saçları biraz daha kısaydı
kuyruğu bana nazaran bayağı kısaydı
üstündeki parkamsı şey de benimkine nazaran
daha kısaydı, kırçıllı olmasına kırçıllıydı
çok sıkıcıydı... çünkü çok benziyordu
istenen hep daha kızıl daha alternatif
daha piercingli olanlar değil miydi?
Tanrım, ne kadar da sıkıcıydı
iş yerine gelince saçlarımı sıkı sıkı topladım
bilirim nefret edersin saçlarımı toplamamdan
ve hayır sabahlamadım, sadece yaşıyorum...

24 Nisan 2004

küçükken bir film izlemiştim
kadın dişçiye gidiyordu ve dişçi kadına dolgu yapıyorum
ayağına yataraktan
dişine radyo yerleştiriyordu ve hatta bununla kalmayıp
sesini sonuna kadar açıyordu
ve tabi kadın deliriyordu.
ajanlı bir filmdi sanırsam.

gece yarısı TeZ izledikten sonra
ertesi gün
gerilen ve kasılan boyun kaslarını açmak için
Lilja Forever izlemek ters etkinin önde gidenini yaparak
kaskatı bir boyun ve harap olmuş sinirler bıraktı geride
kendimi önce sweet sixteen izliyor sanmıştım
ama olayın rengi git gide bir requiem for a dream'e döndü
dönüp EgoMyLeGo'ya baktığımda
göz göze gelmemek için herşeyini verirdi herhalde...

CoyoTe uGLy adlı filmi de arada çerez niyetine izlemek
hiç bir bünyeye zarar vermez
hatta böyle (romantik-komedi olsa gerek tarzı) filmler için
televizyon işgal edilmeli, sadece.

ve Tanrı festivalleri korusun...
ZevkLeR SoKaĞı filmini izlerken tabi ki bağdaştırdım
yine başka bir filmle...
GiRL on The BridGe tutku üzerine kısa bir ders gibiydi
eh, kanımca bu filminde aşağı kalır yanı yoktu
tutku her daim aşk mıdır sorusunun en güzel cevabı;
daNCeR in The DarK olmuştu.
aşık attığın adamı doğru seçeceksin önce
sonra hayata karşı duruşundan emin olacaksın
başkalarının bunu sarsmasına izin vermeden,
aklında ne varsa odaklanacaksın...
dahili ve harici bedhahlarin elbet olacaktır
hayat bu bok dolu...
abi kişi en son arayışında neden bir haftadır sesin bok gibi diye sordu
ve ben daha cevap bile vermeden kendisi yanıtladı;
hayat boktan

alkışlar mor ve ötesine

elde 3 varken 1 eklenmiş sonra da 0 eklenmiş o zamanlar...

ayakkabıların mıydı seni benden uzağa taşıyan?
"Adam"dın sanki sende,
ben daha hala bağcıklarımı bile bağlayamıyordum
benim çayır çimen üstü gözüne güneş kaçmış öğleden sonralarım vardı,
seninse şekersiz kahve tadında sabah dokuz toplantıların.
ben kendi dışıma çıktığımda seni görüyordum,
sen de beni.
kurşun kalemlerin tahta parçaları ve traşlanmış kurşunları
saçılmıştı sağa sola,
elinde bir top kağıtla gelmiştin.
yüzünde bir gülümseme.

geçmiş zaman olur ki
blog'a gülme efekti yapıştırmak ne derece doğru olur bilemem ama
hafta boyunca okula yapılan bir kereye mahsus geziden
arta kalan tabi ki reng-a-henk afişler değildi
kantin semalarında aranırkene
beni gören bir arkadaşımın odak noktasını gözlerimden
saçlarıma doğru kaydırıp
"senin saçların ne kadar beyazlamış" demesi de
günümüze gün, neşemize neşe kattı.
artık komik hale geldi
hani bu insanlar birbirini tanısa ağız birliği yaptılar
kafa buluyorlar dicem ama sadece "hı-hıııı" demekle yetiniyorum.
yetindim.

23 Nisan 2004

entel dantel ortamlara girmeye bayılıyorum
sadece benden konuşmamı istemeyin
dün yine insan güruhundan kaçalım deyip
kıyı köşe ötesi bir yere gittik
"ah bu ifadeyi biliyorum, sana turuncu kiremitli duvarlardan bahsederken de böyle bakmıştın, ah hah ha"
gibi bir cümleyi ben bile şunca teşbih-i beliğ bilgimle bunu yapamam.
ama bununla bir ay eğlenebilirim
mesela bunu yapabilirim...
kıt akıllıların dönüşü iki filmini çekmek için
dün ekibi toplayıp okula gitmiştim ki bir baktım
görmeyeli okul panayır alanına dönmüş
afiş ve protesto konusunda hatrı sayılır bir başarısı olan okulum
nato'yu protesto eden afişlerle bahar gelini gibi süslemişti kendini
yapılan ufak bir araştırmadan sonra sovyetlerin dağılmasından sonra
misyon kıtlığı çeken ve dünya mahkemesi ile uluslararası insani
yasalara karşı gelen nükleer silah kullanımını öngören
bir kurum olduğunu ama seveni kadar sevmeyeni olduğunu
öğrendiğim nato karşısında whatelse should I say?

ha yurdumda bunun dışında protesto yok mu?
TrendKiLL sağolsun notepad zamanlarımda
converse ile ilgili şöyle bir girişimden
bahsetmişti ben de duymayan kaldıysa bahsedeyim an itibariyle...

ve tabi herkes bir şeyi protesto ederken ben de pastadan payımı almak istiyorum
benimle ilgili şeyleri başkasına soranları protesto ediyorum.
budur abicim, yerseniz... koyduk oraya mail adresi di mi?
iki ay aradan sonra bundan iyi bir dönüş yapamazdım muhtemelen...
ee, babasının kızı...

21 Nisan 2004

EgoMyLeGo'ya yardım etmeye gittim bugün
bu yardımdan çıkaracağınız kıssa ve hisse durumunu peşinen söyleyeyim
kimse yazının sonuna kadar beklemek zorunda kalmasın
çocuk yapmayın.yaparsanız kız olmasın.kız olursa baleye yollamayın
küçük kızların böyle alları morları giyip bale yapma
aşkı nerden gelir zaten anlamam
bugün öğrencilerinin gösterisi var diye
EgoMyLeGo yardım etmemi istedi
kendisi sahalarda görmek istediğimiz bütün hareketleri gerçekleştiren bir arkadaş olduğu için
biz de kalktık gittik
amanın... bağırışanlar mı, "hocaam puantım sıktı" diyenler mi,
bana hocam diye gelenler mi
"ama benim çorabım pembe napıcam" diyenler mi
siz siz olun çocuk filan yapmayın
yaparsanız da müsamere filan uğraştırmayın...
sen ilkokul ikinci sınıfa giden çocuğa hangi akla zihniyet
gelin başı yaparsın zaten hiç anlamam.
evvel zaman olur ki
gönderenin iq'sunu belirleyen fwd mail durumları vardı
gönderirlerdi ekran filan kitlenirdi
"beni kapatmak istiyorsan tıkla!" yazardı
ve siz ona asla tıklayamazdınız vesaire, vesaire...
şimdi benzer bir stratejiyi bonus card uyguluyor
biraz önce girdiğim bir sitede bana yöneltilen sorulara
sırasıyla şu cevapları verdim
zira ilk sorudan sonra sorunun ne olduğu pek önemli değil
çünkü format hep aynı;

bonus card sahibi olmak ister misiniz?

-hayır beni rahat bırakın
-evet beni rahat bırakın
-hayır istemediğimden eminim
-hayır istemediğime eminim

ve sonra son kutucuk sizi karşılıyor;

"türkiyenin ilk çipli ve çok markalı kredi karti bonus card
başvurmak için tıklayın"

bakalım zaman içinde görücez
bu reklam kampanyasının ne kadar başarılı olduğunu
bana neyse...
geçmiş zaman olur ki anne kişi de MurpHy KaNuNLaRı vardı
böyle gri bir kitaptı ve kitabın adı pempe gibi cartlak bir renkti
küçükken pek bir eğlenceli gelen yaş kemale erdikçe
ironisi can yakan cinsten bir kitap olup
sonraki zamanlarda bizi daha fazla üzmemek için
kendi kendini kaybeden bir kadere mahkum olmuştu
ama hala aile içi alıntı yapma saatlerinde
kendisinden saygıyla bahsederiz ve hatta
daha bu akşam anne kişi bir türk kanalında
bir türk dizisi izlerken bile şöyle
bir cümle sarfedip alaka maydonoz ve saksağan
nesneleri içeren cümlelere gark etti beni
ey murphy sen çok yaşa.

YazaRıN NoTu:hayatımda en çok sevdiğim çelişki,hınzırlık ve türevi
iyi insan lafın üstüne gelir ile
iti an çomağı hazırla arasındakidir
yeri değil ama can bu söylemek ister...
yazılmayan blogları da yazıldı sayın artık
açılışı coca-cola light reklamı için yapmak istiyorum
türkiye semalarında görülmeyecek flörtleşmeler
ama olsun işte baby love, my baby love tekrardan akıllara düştü

eskiden Re-VoLT oynardık
takip eden zamanda ise star wars'un bir yarış oyunu vardı
kendisi bizi sandalyelerden düşürecek efektlere sahipti, neysem...
geçenlerde ise bir araba reklamı gördüm
hadise tilt makinesinin içinde geçmekte
amma velakin benim aklıma revolt geldi
zira süpermarket olsun tilt olsun farkmaz bana
re-volt geri gelsin benim semalarıma...

en son reklam kritiğimi de schwepps reklamını
izledikten sonra yapacağımdır
eh sırf bu reklamı izleyip izlemediğimizi soran bir telefon aldıysak
vardır bir keramet

20 Nisan 2004

LaTerNa MagiKa

hiç bir zaman when i was in america diyemedim
umarım hayatım boyunca da demem
ama cümleye şurdan girebilirim
when i was in prague...
umarım bu cümleyi de hepiniz günün birinde kurabilirsiniz.
film festivallerine kendimizi bu kadar kaptırmışken
Tiyatro festivalleri ve türevlerini gölgede bırakıyoruz
senesini hatırlamadığım bir tiyatro festivalinde WiLLeM daFoE'yi
kanlı canlı on sıra önümde izledikten sonra
bu konu üzerinde biraz daha efor sarfetmem gerektiğini farketmiştim
ve şimdi olayı when i was in prague cümlesine bağlıyorum
nerde okuduğumu unuttuğum için kaynak gösteremediğim bir haber;

nisan 22 - 23 tarihlerinde çek cumhuriyetinin en ünlü
tiyatro topluluklarından birisi olan LaterNa MaGiKa Ankara'da
bir oyun sergileyeceklermiş...

ben pragdayken şans eseri kahvaltıda karşılaştığımız bir çiftin tavsiyesi üzerine
bu şerefe nail oldum... ankara'da olanlara tavsiye ettiğim
istanbul'da olanlara ise gelmeleri için sabır dilediğim bir oyun.
black light nasıl kullanılır, tiyatro sahnesi nasıl sadece beden ve dekordan oluşmaz
ve sahne sanatları nasıl zenginleşir üzerine kısa bir nefes almış olurlar.
umarım doğru okumuşumdur ve gerçekten geliyorlardır...

bir gece öncesinde bir üniversite topluluğundan
kuklalar şeklinde cats müzikalini izledikten sonra
bu oyun pek bir güzel gelmişti.
ama tabi yine de kimsenin hakkı yenmesin, cats de güzeldi...
ah prag, ah...
FanziN RuLeZz!

eskiden fanzin okumaya bayılırdık...
çok da az olurlardı hatta bazısı fanzin tadında dergi olurdu (?!)
bana bir tane ankaradan gelirdi; SerBeST CagRiSiM
burda takip etmeye çalıştığım kLe vardı
o da artık sanal hayata geçti
her zaman fanzin çıkaracak kadar para bulunmuyor tabi...
sonra mailboxlarımıza düşer oldu fanzinler
TraSh SurpLuS oldular hatta...

simdiyse tekrar fanzin heyecanı sardı beni
hem de fotoğrafta!
olur mu olur, bu kadar dergide kültür kusan insanlar olduğu sürece
birinin de karşıt görüşleri yazması gerekirdi di mi?
üslupları konusunda %100 taraftar olduğumu söyleyemesem de
%90 kalbim onlarla atıyor hele ki Muammer Yanmaz sergisiyle ilgili yazılanları
sanki kendim yazmışım da tekrar okuyormuşum hissi uyandırdıktan sonra...
GöLGe adlı bu nadide fanzini sağda solda bulurmusunuz bilmem
ama fotoğrafçılara bakın sirkecideki ya da fotoğraf kuluplerine
sirkecide pamuk ticaretten buldum ben artık siz nerden bulursanız...

bitti mi bitmedi....

FLaMe SyNdRoMe'la tanıştınız mı?
ben tanıştım ve hala okumayı bitiremedim
bulunca şaşırmayın, dakka bir gol bir
müzikti kritikti şuydu buydu ve hatta keyword istersiniz siz şimdi...
tapping the vein , hydrovibe, scarling, house of 1000 corpes....
daha ilk sayılarını çıkardılar ama ikinci sayı için süper fkirleri varmış
bunu da kod müzik zihni müzik, dolaşın biraz bulursunuz.
anlamadığım başka bir konu ise
ZeNiT icin verdiğim bütün değerler tutarken
LoMo icin verdiğim değerler neden tutmadı?
deneme çekimlerini bu sefer basamaklının dışında
daha detaylı yaparak en kısa zamanda
kesin bi çözüme ulaşmak istemekteyim
çünkü o makineyi artık aktif bi şekilde kullanmak istemekteyim
yeter bu kadar zaman ve efor ona...
coldplay-shivers dinledikçe gerçekten koşmak
ve hatta koşarak uzaklaşmak istiyorum
klibinde mi koşuyorlardı yoksa sadece bu melodi mi
beni bu halet-i ruhiyeye sokan emin değilim...

unutmadan aSFaLT duNya ile aLT
kardeş grup olmuşlar... hayırlısı...
çıplakken konuşma sakın

dün belki istemliydi ama bu sabah gayet istemsiz bi halde
ayılır ayılmaz radyoyu açan beni karşılayan LaCuNa
cd yi kaybettiğim üzüntüsünü tekrar içime düşürdü.
why am i dying?

19 Nisan 2004

bir yanlış hareket ya da bir ayak kayması kadar kolay
ve bir hayat kadar zor...
o kadar ...'ımki

bir evle başlar herşey ve başka bir evle son bulur
demiştim ya hani,
evler birbirini kovalar...
önce duvarlar mı boyanmalıydı yoksa.
rengine tam olarak karar veremedim
yer karolarına göre mi boyamalı
yoksa duvara göre mi karo seçmeli?
önce yazılanlar mı silinmeli
yoksa mektuplar mı yakılmalı,
nasıl bir yol izlenmeli....

"bir aşktan başka bir aşka kaç saatte gidilirdi
ve soyulur muydu kabuğu hayatın
yoksa bütün vitamini kabuğunda mıydı? Y.E.


olan bütün durağanlığımın ağırlığıyla, duruyorum.
sadece duruyorum, ne gidiyorum, ne geliyorum.
yorgunum sadece ya da belki hala.
oysa beni bekleyen...
neydi ki, dünyayı mı kurtaracaktım?
önce kendimle başlamalıydım.
gözlerimi gömdüm
çok ağır geldiler
uzun zamandır ne yıldız gördüler ne kuraklık
gözlerimi gömdüm
açıp kapayınca hiç bir şey değişmiyordu
yaşamla ölüm arasında kalan kimse
gözüme gözükmüyordu
gözlerimi gömdüm
arka bahçemde güller bitti...

altı kişi bir pilin peşinden koşarsa
ve bu site devamlı bir F5 gerektiriyorsa
üçe kadar sayınca hiç bir şey geçmiyorsa
ve passiflora yok mu diye soranlara
daha değişik alternatiflerim varsa...
is it late there?

18 Nisan 2004

halil koyutürk verdiği bi röpartajında aslında fotoğrafın istismar olduğundan bahsediyordu
bir de şöyle bir durum var;
çektiğiniz fotoğrafı sizi istismar etmek için kullanırlar.

16 Nisan 2004

bir de şöyle bir durum var,
zira gülmekten kendimi alamadım
senede maksimum iki üç kere muhatab
olduğum biri vardı.
aklı sıra iyilik yapmakta.
yazık.
previously on kudra.notepad...

:: 02.04.2004 ::

Roseanne

dizi izlemenin bile eğlenceli hale geldiği şu dönemde
mizah duygusu çok yüksek diziler bile adamı koltuğa mıhlayabiliyormuş.
bir bölümde Roseanne'in babası ölüyordu
ve çocukluğu boyunca ona kötü davranması,
yeterli sevgiyi göstermemesi ve hatta bunun türevleri gibi şeylerden dolayı
babasına kızgın olan Roseanne tabutun başında babasıyla
yalnız kalınca ona yazdığı mektubu okuyup
mektubu tabutun içine atıyordu.

"Şimdi hayatıma devam etmem için seni affetmem gerekiyor
ve senden bu kadar nefret ettiğim için de kendimi...
...ve ediyorum"

:: 02.04.2004 ::

"siz hep geniş zamanlar
umuyordunuz
çirkindi dar vakitlerde
bir seviyi söyleme"
B.N.

hep mi bu yolun yolcusuyduk yoksa işimize mi geliyordu?
bağıramadığımız sevgilimizin hıncı mıydı
otobüste cep telefon açık olanın yediği azar
yoksa
bizim veremediğimiz miydi
vapur yanaştığı halde uyanmamış olanı
uyandırmadaki sevecenliğimiz.
dönülenler yanlış köşeler miydi?

:: 03.04.2004 ::

sana vurmak icin senin en sevdiğin eldivenleri isteyen birine,
ne diyebilirsin ki...
gün boyu elinde tuttuğun o eldivenleiri
vitrinine hayran olduğun dükkanda görünce
görmeye maruz kalınca saatlerce
ne diyebilirsin ki?

:: 13.04.2004 ::

evin en unutulmuş yerinde oturmuş
(aslında buna oturmak denmez)
tatile çıkmayı düş(l)ü(nü)yordum
ortak özelliğimizin sadece yatmadan önce dişini fırçalayınca
çişi gelmek olduğunu bildiğim üç arkadaşımla
sonrasındaysa bişi yok her zamanki gibi
o an ne varsa var
artık bir dakika sonrasını bile göremeyen ben varım bir de.
uçlarda dolaşıyorum (sürünüyorum) resmen
iterseniz düşmem biliyorum
ama kalemin kapağını kapatmaya çalışırken
dudağımı parçalayacak kadar dengesizim
belki itmenize gerek kalmayabilir.
bu sırada diğerleri mi ne yapıyor?
ohoooo.... we're gonna celebrate...