31 Temmuz 2007

master-daş, ofis-daş, dönem dönem halsizlik başgöstettiren janet de artık bizden biri!
"one of us! one of us!"
tam ortasındayım

29 Temmuz 2007

sabah kahvaltıda annem şöyle dedi;
"dün baban nası terledi, yastığa bi elimi koydum buz gibi"
içim buz gibi oldu,
sadece bilmek zorunda olanların bildiği kahvaltı salonları gibi oluverdim
babam devam etti;
"evet annen kalktı değiştirdi sonra"
içim bir daha buz kesti
şu hayatta kaç kere insanın aklına kendisi gelir?

26 Temmuz 2007

dün akşam yine hollywood'a bakıp,
"hadi len ordan" diyebileceğim bir film izledim
evleri değiştiriyorlar, aşık oluyorlar, hayat süper
ben de hatırlıyorum ben de aşık olmuştum, benim de hayatım süperdi
ama heather teyze dürtmese olmazdı sanki değil mi?
filmin sonu süper yüzeysel ve sonuçsuz bitiyor
hollywood filmleri bir sonuca bağlayacağına söz vere vere bugünlere geldi
ama bugünlerde de bir yere bağlamıyor mis gibi
filmin sonu diyordum, "yok öyle bir şey" tadında bitiyor tabi ki
öyle bir mutluluk tablosu ki yani herkes girmek için can atıyor
önce bir çocuk görüyoruz sonra iki derken adam kadın
hatta hızımızı alamıyoruz diğer adam ve kadın
kadınlar gülüşüyor, adamlar paslaşıyor
sonra kadınlar "click" ettikleri adamlara sarılıp dansediyor
o zaman ben de diyorum ki,
trendkill çok haklı, "sevda bir pornocu adıdır!"
(bkz evveliyat: kendisine şu tatta bir mesaj atmıştım
"kızım sevda yakında sinemalarda diye şarkı yapmışlar,
salak mı lan bunlar, bizi mi yiyorlar")

tabi bir film izleyip kendime dair hiç bir şey çıkaramıyorsam yazık bana
bir özdeşleşme yaşayamadım açıkçası,
ne süper parası olan granit bozmasıyım
ne üç senedir ofisteki aynı adama aşık bir bedbahtım
ama!
izlediğim filmlerden bazı cümleleri çekip çıkarmaya bayılırım
siz sinemaya gözlükle giderken ben yanımdan cımbızı da eksik etmem

"Arthur Abbott: Iris, in the movies we have leading ladies and we have the best friend. You, I can tell, are a leading lady, but for some reason you are behaving like the best friend.

Iris: You're so right. You're supposed to be the leading lady of your own life, for god's sake! Arthur, I've been going to a therapist for three years, and she's never explained things to me that well. That was brilliant. Brutal, but brilliant."

25 Temmuz 2007

ben diyorum beni teknoloji ile müşerref etmeyin diye
misal şimdi scanner'ın nasıl çalıştığını çözdük
biz bekliyoruz ki bi alet olsun üstünde scanner yazsın
yoktu tabi ki böyle bir şey,
onun yerine hollandaca bir scanner menüsü ile
hollandaca bir fotokopi makinası menüsü vardı
ama yılmadık yine amacından şaşırttık scannerı
fotoğraf misali masamın üstünü arz-ı endam eylettim
sigara içmiyorum, djarumu taşıyorum, hiç acımam
bir daha olsun bir daha taşırım.
hava çok sıcak, bunu hepimiz biliyoruz ama hepimiz aynı oranda delirmiyoruz.

KudRa... : hava manyak sıcak beni de manyak yapıyor, zaten dün bir delinin hatıra defterini okudum.
Trendkill: okumasaydın, kızar.

bu yetmediyse (sanırım bundan sonra bir sabah geleneği haline gelecek)
size sabah dinlediğim bir şarkıdan bir "guple" veriyorum;
"it is mightier than swords
i could kill you sure
but i could only make you cry with these words"

24 Temmuz 2007

edebimi yolda düşüreli çok oluyor ama hayat böyleyse ben ne yapayım,
bir kısmınızdan özür dileyerek terbiyemi atm gişesinden bozduruyorum;

"hayatın gizemi içinde gizlidir, yediğin kazık da götünde gizlidir"

not: dünyanın en güzide şarkılarından birisinde durum zaten özetlenmiştir;
"i think that people are the greatest fun
and i will be alone again tonight, my dear"

20 Temmuz 2007

aslında pek bir şey hissetmediğimden de değil
bir çok şeyi aynı anda hissetmenin yarattığı hezeyanmış bendeki
ofiste otururken ikea çay kaşığını yalayınca
daha bir ofis insanı olunmuyor, hiç bir türlü insan olunmuyor bugünlerde
dün çok uzun zaman sonra sinemaya gittim
içimde insanlığa dair bir şey kaldığını da farkettim
hoş bu sabah hönkürerek dışarı atmaya çalıştım kendisini
ama başarılı olamadım sanırım
"ha!" diye gülemediğim sürece sessizliğimi korumak daha iyi olacak
sıcağın da sıcağı bir saatte dışarı çıkıp sonra geri gelmek gibi hayat
bulunduğum ortama verip veriştirirken geri döndüğüne sevinmek
aidiyete istinaden mi geri dönmek bilmiyorum o kadarını
hiç bir geri dönüş benim nazarımda başarılı değildir
ihtiyaçtan mı çıktın? ofise alınacak malzeme mi vardı?
alış verişini yapıp geri mi geldin? ofisi de serin mi buldun?
ben şahsen bugün çıktım ofisin ihtiyaçlarını aldım,
sonra torbalarla geri döndüm ofise, alınanları yerleştirdim
hızımı alamadım bir de çay demledim insanlara
şimdi beni kim suçlayabilir şu ölümlü dünyada...
gündelik hayat dediğin de böyle bir şey işte
kimseye bir şey ifade etmiyor, freudyen dil sürçmeleri de olmasa
gündelik hayatın psikopatolojisi diye bir kitap yazılmazdı sanırım
o zaman kimsecikler albay ile konuşamazdı
bu zaman hiç bir şeyin tadı kaçmazdı
şu zaman dünya bahar yeri olurdu ki, şu aralar hiç çekilmez

- albayım bana neden inanmıyorsunuz?
- hikmet sana inanıyorum ama içinde büyüttüğün bu insanlığı anlamıyorum
- ama albayım sizin de içinizde var bu insanlıktan, hepimize eşit bölüştürüldü. biliyorum ben dağıtılırken ordaydım. köşedeki macit beye biraz fazla vermişler, hani var ya memur emeklisi kendisi. balkonda bir çiçeği var. bildiniz mi?
- bildim evladım bildim ama neden ona daha fazla insanlık vermişler?
- ne önemi var albayım, size de benden daha fazla insanlık verseler, siz onu kullanmazsanız ne işe yarar hem değil mi albayım? onu içerideki dolaptaki şarap gibi içmeseniz yıllarca?
- sen nerden biliyorsun benim şarabımı hikmet!
- hemen sinirlenmeyin albayım, geçen akşam siz yoktunuz ben size bakmaya gelmiştim. hani oyun yazacaktık hatırladınız mı? işte o akşam albayım. siz yoktunuz ben geldim sizi aradım, içimdeki insanlık da sizi aradı. aynı zamanda beni de arıyormuş çok yorgun düşmüş. biraz soluklandık ikimiz de burada. önce ben tanıyamadım içimdeki insanlığı, ayıp ettim. sonra ahbap olduk kendisi ile. meğer ne çok çekmiş benden. ben de içeriden içecek bir şeyler getireyim dedim şarabı görünce açasım geldi ama içimdeki insanlık kızdı bana, albayın o dedi. açmadım ama varlığından haberdar oldum albayım. siz içimdeki insanlığa şükredin yoksa içmiştim şarabınızı albayım!

17 Temmuz 2007

gmailime hangi şerefsiz ya da şerefsizin evladı girdiyse...

11 Temmuz 2007

otuz iki dakika kırk bir saniyem var,
draftlardan sildiğim bir mailim var
hafiften uyuşmuş parmaklarım var,
genzimden geri düşen bir sürü cümlem var(dı)
o kadar derin ve dipsiz bir kuyu ki genzim bazen
ben bile şaşıyorum.
yüzüm geliyor aklıma, o kocaman gülümseme
sonra şairin dediği gibi yerin beni çektiği kadar ağır olduğum
şu an ne kadar da ağırım ki yanaklarım yere düşmek üzere
şu an "ne" kadarım ki,
şu an aklımdan neler geçiyor ki,
şu an neler oluyor ki,
şu an neden başka bir an olmuyor ki...
bir kez ve son kez insan olurmuş ademoğlu havvakızı
geri kalan zamanda ise sadece bedelini ödermiş,
cennetten kovulmak mı denir ne denir,
bazı an olur neler neler denir...
geniz hala dipsiz bir kuyu mudur, içine düşülür?
lafı düzünden de tersinden de söylesen bir şey değişmiyorsa
en azından insan, "daha az" insan olamaz, bunu öğrenirsin
insan ya insandır ya değildir,
geniz dediğin dipsiz kuyuda bazı anlarda bazı şeyler düğümlenir
düğümlenmesi gerekmiştir ki düğümlenmiştir demek ki.
bundan sonrası üç beş kelime daha fazladır
üç beş an daha eksiktir, kırıklarınla, olanlarla, hayatla.


"Yaşadıklarını kar sayma:
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna"
c.y.

5 Temmuz 2007

ölmeden önce kırmanız gereken 1001 kalp

- albayım ben öldükten sonra da kalp kırabileceğime inanıyorum
- saçmalama hikmet
- saçmalamıyorum albayım, şu hayatta kırdığım kalpler bir yana öldükten sonra kıracaklarım bir yana olmaz mı albayım, siz de bana katılmıyor musunuz?
(bu paragrafı boşuna kitapta aramayın, ben de sizi seviyorum)

3 Temmuz 2007

duvarda "dayan az kaldı" yazıyordu,
cidden az mı kalmıştı? cidden dayanacak kadar mı kalmıştı?
bütün istanbul kimin ayaklarının altında olmuş ki, benim ayaklarım eksik kalsın
parlak tozlar gibi ışıklarını mı seviyorum,
yeri görebilecek tavana değemeyecek kadar yüksekte olmayı mı?
çıktığım onca merdivenden yuvarlansa düşse derdim tasam
ben çıkmaya devam ederken, aşağıya ve daha aşağıya
üç beş gülüş katsam bir telefon konuşmasının içine
dörde katlasam çantama koysam,
dolmuşa bindiğimde cüzdanımı ararken tekrar rastlasam