31 Mayıs 2008

- yapamıyorum
- ...

böyle olmadı ama şimdi, en başından anlatmak gerek

(Adam girer, kadın girer, iş girer, aşk girer, sonrasında aşk işin içine girer, sevgi girer, sevgi de işin içine girer, mesafe girer, mesafe de işin içine girer, özlem girer, özlem de işin içine girer ve eksik kalmaz hırpalama girer, hırpalama da işin içine girer, sahne kalabalıklaşır)

BİRİNCİ SAHNE

Kadın: Neyiz biz?
Adam: Mutluyuz

İKİNCİ SAHNE

Kadın: Amaan ne de olsa eylüle kadarmış her şey
Adam: Ama ben sana hangi eylül olduğunu söylemedim

ÜÇÜNCÜ SAHNE

Kadın: Ben dayanamıyorum çok özledim, tadında bıraksak mı?
Adam: Hayır

DÖRDÜNCÜ SAHNE

Kadın: Ben İzmir'e yerleşmeye karar verdim bir süreliğine
Adam: Ne kadarlığına
Kadın: Bilmem, bir iki hafta belki

BEŞİNCİ SAHNE
(Zaman geçer, kadın hırpalar, adam boğulur, bir iki adım geri atar. Kadın bu sefer durumu anlar bir iki adım ileri atar. Gerisi karışık düzenle verilecek)

Adam: Yapamıyorum.
Kadın: Seni yaşamama neden izin vermiyorsun
Adam: Daha çok şey paylaşınca ileride ayrılınca daha da üzüleceğiz
Kadın: Peki bu durumda yaşayacağımız güzel günleri, daha sonra sen çok üzüleceksin diye yok saymıyor muyuz? Keşke bu kadar kolay pes etmeseydin.
Adam: Daha önce de söylediğim gibi, özür dilerim.

(Mekan Kordon, gece vakti, etrafta yürüyen kendi halinde insanlar var)

Adam denize döner yüzünü, yüreğini.
Kadın adama döner yüzünü, yüreğini.

30 Mayıs 2008

oysa gözlerinin en güzel mevsimiydi
seni biraz daha yaşamama izin verseydin ya...

26 Mayıs 2008

i never meant to cause you trouble, i never meant to do you wrong
sabah bu çalıyordu kulaklarımda
ama kafamın içinde dönüp duran ise şuydu:
please forgive me - it's impossible to say
if i appear unkind - it's impossible to know

hep anlık korkular bunlar,
içimde taşıyamadığım zaman gecenin bir yarısı dökülüveren
içim bir garip, en keskininden kırık, hakkım olmayarak
şimdi yüzümü kime dönsem, içimi kime döksem boşuna
iki kelimem vardı sana, onu da söküp attım içimden
senin meşguliyetinin neresine denk geldim bu sefer bilmiyorum
hayat dediğimiz de bir meşguliyet en nihayetinde
geriye kalan oturup beklemek
hem de ellerimi kollarımı nereye koyacağımı hesap etmeden
zira ikisi de bağlı neticede...

24 Mayıs 2008


aklıma bir sokak geliyor, bir ceket hatta
siyah ayakkabılarım ve kot ceketim geliyor, zaman ise durmadan gidiyor


- ne yapıyorsun?
- bekliyorum
- neyi?
- şimdi burada küçük bir ekran var. bazen aniden beyaza dönüyor. sonra işte ben buradaki birkaç tuşa basıyorum
- ee sonra?
- sonra içim huzur doluyor, yani bazen.
- ya şimdi?
- şimdi farklı
- nasıl farklı?
- hani insanın en iyi yaptığı şey en iyi bildiği şeydir ya, insan her zaman iyi şeyler bilmiyor, farkındasın değil mi?
- tekerrür diyorsun yani?
- evet aslında bildiğin tekerrür ama işte boyutu değişiyor. fiziksel olarak canını yakıyor ki nasıl olabildiğine dair hiçbir fikrim yok. konuşurken bir anda hiçbir temas olmadan canım acıyor, omuzlarım batıyor desem yeridir.
- çok anlamsız
- ben zaten anlamlı demedim, acıyor sadece
- tekerrür ile ne ilgisi var?
- doğrudan bir ilgisi yok ama sonuçlarına katlanamayacağım şeyler var daha çok. misal ellerimi ya da ayaklarımı kullanmadan birisiyle aramı açabilme yetimden nefret ediyorum. çatal dilimden ise nadir de olsa ara ara nefret ediyorum. bir de bazı sonuçlara dayanamıyorum. o sesi bile inanılmaz özlüyorum, kırk saattir dolandırdığım lafın aslını da söylemeye kalkınca dinlemiyorlar. şimdi bir de çok korkuyorum, yolun sonuna gelip varmak istediğim yere varınca sanki buradan hiç gitmemiş gibi hissetmekten korkuyorum. orada bile buradaki gibi hissetmekten çok korkuyorum. en son neden bu kadar korktuğumu hatırlamayacak kadar hatta. elimden geleni yapıyorum ama aksi için de sanki elimden geleni yapmıştım, sanırım bu yüzden ne yaparsam yapayım yetmiyor, yetmeyecek gibi
- yürü bir sigara içelim
- peki ama chesterfield light olsun, en sevdiğidir

22 Mayıs 2008



- bu ne?
- takvim

18 Mayıs 2008


eğer m olmasaydı, ben bunu asla farkedemeyecektim
o zaman da asla, böyle miro kırmızısı bir çorapla
böyle desenleri olan bir elbiseyle
ve hatta bu çekingenlikle
seni bir köşede ya da otobüs durağında
beklemek istediğimi farketmeyecektim
bir uçtan diğer uca giderken uzayan yollarda
açılan aralarda beklemektense
diyecek çok bir şeyim yok,
sanırım yerim dar ardından da yenim dar diyebilirim
ellerim ise eminim böyle dururdu
di mi?
di?





copyright - Askey Illustration
"Senin buraya gelmenin sebebi sadece bizim 'Gel' dememiz değil,
ayrıca onların sana 'Git' demeleri. Hiç kimseye 'kötüdür' deme.
Aslında onlar, bilmeden iyilik eden insanlardır." s.123

Suskunlar / İhsan Oktay Anar

15 Mayıs 2008

14 Mayıs 2008

"üç gün de geçse beş yıl da geçse bu değişmeyecek"
bir cümlenin iyi mi yoksa kötü mü olduğunu söyleyenin ses tonu belirler
lisede psikoloji hocası bize bir metin okumuştu:
"adam elindeki şişeyi yere attıktan sonra kadına bağırdı"
hepimiz adamın ayyaşın teki olduğunu ve kadına kötü davrandığını söylemiştik
oysa şişe sadece şu şişesiydi...
karışık oldu biliyorum ama karışıyor zaten benim elimden bir şey gelmiyor
bir tencere dolusu etli biber dolması var,
hepsi çöpe gidecek, aklıma duvara karşı filmi geliyor
ama ne bende o kadar yürek var ne de hayat o kadar zor

12 Mayıs 2008

- ne kadar güzel kokuyor
- bilmem

denedi yine de, derininden bir nefes almak istedi
ciğerini doldurmak için bir hışım şişirmeye yeltendi ciğerlerini
olmadı, canı yandı. hem alerjiden hem de ağlamaktan acıyordu

- sen benim ömrümü kısaltıyorsun

satır aralarına gizlediği onca şeyi, gün yüzüne çıkarmak istemedi
şakayla karıştırdı her sözünü, iki şaka arasına koydu kendisini
gitti ona verdi sonra, şakayla karışık
bir söz sarfetti, tam olarak bilemedi, zaten hiçbir zaman da bilememişti ya
sonra geri aldı, şakayla karışık
şu şakalar da olmasa ne yapardık diye düşündü
söylediği herhangi bir sözün ardından
"yok canım, ben de şaka yaptım zaten" demek kolay geliyordu

elleriyle gecenin bir yarısı yoklayarak bulduğu o eli aramak gibi
sözleriyle yoklayarak bulamadığı o 'noktalama işaretleri'
hiçbir söz bitmez, hiçbir cümle (aslında) bitmez

sabah kol saatime bakmadan taktım ve evden çıktım
saatim durmuş tam ikiye on kala hem de
ben ne yapıyordum ki saat ikiye on kala, saatim durmuş
neydi o anı bu kadar özel kılan ve hatta saatimi durduran...

4 Mayıs 2008

"sen benim her şeyimsin"
durdu, düşündü. "her şeyim" derken? her şeyi miydi gerçekten?
kirli çorapları, sabah çalan telefonu, can sıkıntısı
en mutlu olduğu zamanlar, acıktığı zamanlar
zamanlarındaki dakikalar, dakikaların içindeki saniyeler
kızdığı futbol oyuncusu, halı saha maçında giydiği kramponlar
evden çıkarken unuttuğu arabanın anahtarı, sabah aldığı gazete
gözüne girmeyen uykusu, geceleri kaçan uykusu
endişeleri, yanında olmak istediği, elini tutmak istediği
bir kaşık suda boğmak istediği, iki hafta öncesinden aldığı uçak bileti
yemekten sonra içtiği bir bardak tavşan kanı çayı
her şeyi ama her şeyi, bildiğin her şeyi mi?
tadımlık olanı bir ömürlük olana çevirmek istediği mi?
"daha önce birçok şey söylediler ama hiçkimse böyle bir şey söylememişti"
durdu, düşündü. "hiçkimse" derken? gerçekten hiçkimse böyle bir şey söylememiş miydi
peki o söylediler'deki "ler" neler söylemişti? hatırlamıyordu
her şey bir anda uçup gitmişti sanki, su gibi buharlaşmıştı
kimsenin hakkını yemek istemezdi ya ondan durdu düşündü, düşündü ve düşündü
ama öyleydi, hiçkimsenin "her şey"i olmamıştı, olamamıştı, oldurmamışlardı

durdu, korktu.
bir insanın nasıl her şeyi olunurdu? bir insan nasıl iliklerine kadar doldurulurdu
bir insanın her şeyi olunca dönüp gidilemez diye bir kural mı vardı
oysa o sadece havaalanlarında dönüp gidiyordu, zorunda kalıyordu zaten ona
bir de gece on ikiyi geçtiğinde otobanda sırtını dönüyordu ona
bu sefer de ona yaslanmak içindi, dünyanın en güzel yolculuğunu yaşamak için
gecenin bir yarısında, geceyi yarıp kendileri için yarattıkları bu zaman diliminde
dünyanın en kısa zaman diliminde,
nerede ve hangi tarihte olduklarını unuttukları tek zaman diliminde
bir uçak bileti ile diğer uçak bileti arasında, bir havaalanından diğerine

belki tanışmak zor
iyi anlaşmak zor
peki görüşmek çok mu kolaydı ?

1 Mayıs 2008

uzun zaman olmuştu, iyi oldu
uzun zaman olmuştu
bir şarkıyı dinleyip de gözlerimin yandığını hissetmeyeli
hemen akabinde telefona sarılmayalı, iyi oldu
telefonun öbür ucundaki ise başka yerdeydi
yani telefonun ucundaydı belki evet ama başka yerdeydi
sanırım o yüzden gırtlağımdaki düğüm hemen çözüldü gitti
gözlerim kurudu bitti
uzun zaman olmuştu